5 Ocak 2011 Çarşamba

Laughter

Bakıyorum da artık tek yazabildiğim şeyler anlamsız kelimelerden ibaret, zırvalıyorum kısaca. Ne hoş ! Yol üzerinde kanımın kaynadığı herhangi bir banka oturup dertlerimi yoldan geçen insanlara bağırabilirim oysa ki. Ah evet, yaparım bunu inanın. Ama derdim olmadığına epey inanıyorum artık. Gittikçe uyuşuyorum, insanlardan bana ne, benden insanlara ne dostum ! Gülümsüyorum. Hemm de öyle bir gülümsüyorum ki, dünyanın en mutlu insanı gibi görünüyorum. Böyle görünmek içimi rahatlatıyor, en azından bir açıdan bütün sıkıntılarımdan uzakmışım gibi algılanıyorum.

Bana "Neyin var?" diye sormayın dostlar. Söylemeyeceğim. İnat ediyorum, ayaklarımı sertçe yere vurup dudağımı büzüyorum bunları yazarken. Çocuklaşıyorum, aklımı yitiriyorum, "Bana bilyelerimi getirin!". Ama ben gerçekten, annemi istiyorum..

Kabuslarımdan sıkıldım artık, her zıplayarak uyandığım kısa süreli uykularıma "Amaaaan salla gitsin." tepkisini yapıştırıveriyorum. Öylesine sahte ki huzurum, allah kahretsin kimseyi kandıramıyorum. Sırıtıyorum dostlar ! Kanserden çürümüş bedenimle, inatla sırıtıyorum !

2 Ocak 2011 Pazar

2011

Kendime bir bardak su koyup içine bir çay kaşığı toprak doldurdum. Tatlara önem vermeyen, gereksizlikler kadar gereksiz zihnimdi beni yoran. Buruşmuş ellerime bakıyor ve "Hay anasını satiyim." diyordum zaman zaman, bazı bazı. Birbirinden farksız cümleler kuruyordum, kelimeleri tekrarlıyordum, yazım hatası yapıyordum ve buruşuyordu ellerim. "Hay anasını satiyim..."

Yaptığım her şeyde ölümün tadını almaktan hoşlanmıyorum, hayır yaşlı bayım, aptal düşüncelerinizi kendinize saklayın. Elerim buruşuyor Rudolph. Kırmızı burnunun parlaklığını ver bana hemen, ellerim buruşuyor diyorum anlamıyor musun ?! Kapatamıyorum parmaklarımı, damarlarım ağrıyor, ağlıyorlar, uzak bir yerde katiller katliam ateşi yakıyorlar ! Ellerim buruşuyor yaşlı bayım, bir saniye olsun sevin beni, azıcık ısınayım..
İyi yıllar.