18 Haziran 2011 Cumartesi

Tanrı yardımcım olsun. Biri kalbimdeki değişimi durdursun, yalvarırım.

7 Haziran 2011 Salı

Git !

Gözyaşları içinde bir şeyler içtim, gözyaşları içinde bir şeyler söyledim ve yine gözyaşları içinde bu yazıyı yazıyorum.

Ellerime sık bakar oldum. Belki de o çok fazla tutamadığı için yarım kalmış gibi görünüyorlar bana. Belki de sürekli yumruklarımı sıkmaktan kırış buruş geliyorlar gözüme. Belki de şu an avuçlarıma damlayan damlalar yüzünden bu kadar ilginçler.

Bu gece çok konuştum. Ben içtikçe karardı kadeh. İçki ise kanım kadar karaydı. Gün yine yarım kaldı, güneş yine sönük doğacak gözlerime ve ben gülmeyeceğim. Bu gece çok konuştum.. En derin denizleri kabarttım, en karanlık sırları aydınlattım ve konuştukça ağladım, ağladım, ağladım...

Devam edemiyorum. Yeni yeni aydınlanan gün gözlerimin canına okuyor.

She is the water in my hands.

This is the way, I'm losing my mind. Runnigh away, leaving everything behind.

I'll always be with you.

31 Mayıs 2011 Salı

Farewell.

Sana o hakaretleri etmeyip o yalanları söylemeseydim gidemeyecektim.

29 Mayıs 2011 Pazar

Değişim.

Ben lisedeyken her şey çok ilginçmiş, şimdi fark ettim.


Bir kere, ilişkilerde baskın olmak gibi bir kaidem yoktu, rahattım. Alttan alabiliyordum. Evet, insanı delirtecek kadar kıskançtım ama tahammül edebiliyordu insanlar bana.


Sevgilim hangi grubu seviyorsa o grubu ben de severdim mesela. Ya da sevdiği renkler bana da cazip gelmeye başlardı. Konuşma şekli bana da bulaşırdı.


Kim, benim sabrımı tüketti ?


Bu sorunun cevabını aslında çok iyi bildiğimi biliyorsunuz.


Sanırım şu an kim olduğumdan hoşlanmıyorum.


Bu arada, yarın benim doğum günüm biliyor musunuz ?


Kutlamayacağım. Neden mi ?


Doğduğuma mutlu olduğumu size kim söyledi ?

10 Mayıs 2011 Salı

Still..

Seviyorum. Hâlâ, ısrarla.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

30th May of Hell



Doğum günüm yaklaştıkça çıldırıyorum. 
 
Sen göremiyorsun ama arkanda biri var.

Ehe. ^.^

Huzursuz Rüya


Uyuyamıyorum.

Saatlerdir, günlerdir aynı çile. Aynı bok. Aynı püsür.

Aynı kırık tırnak uçları. Aynı adamın kokusu üzerimde. Aynı gözyaşları. Aynı mavi, ama ölü hatıralar. Aynı bira tadı, aynı sigara, aynı ölümcül nefes darlıkları. Aynı saat, aynı sabah, aynı ezan. Aynı yüzükler parmağımda, biri sarı öteki gümüş olan. Aynı eski tat dudaklarımı aralağımda içeri sızan nefesten kalan. Aynı şarap. Aynı kadın. Aynı beden.

Yeni olanlar ise durdurulamaz titremem. Fizyolojimin içine sıçan bir sıçandım ben, evet biliyorum ve en önemlisi de önemsememem !

Aynı gözyaşları. Aynı histerik fısıltılar.

Aynı şarkı dudaklarımda, kulaklarımda.

Aynı aşk, aynı şehvet; damarlarımda akan.

Yaşladım be Tanrı, ey beni yaratan..

6 Mayıs 2011 Cuma

Break Up

Let the heartache begin.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Lullaby.

When i was a child, i was kissing every crow that i saw.
Then i grew up, i smoked some pot and got a haircut.
N' now i know, my prince is nailed on a fence and alive since.
It wasn't enough, so i fucked the princess.

Boss.


Barın kapısı açılır, içeri giren güzel kadının kendisi gibi güzel, kısa, kızıl ve kıvırcık saçları vardır.

Bir sigara ağır ağır alevlenir o mükemmel dudakların arasında. Tırnaklar yeni cilalanmıştır, kurbanını parçalamak isteyen katilin yeni bilenmiş bıçağı misali. Kadının güzel hatlarını ortaya çıkaran ince beyaz gömlek her nefeste yırtılacak gibidir.

"Oh god.. Bette and Tina are so fucking depressing."

Kadının kafasında ingilizce metinler döner. Düşüncelerini toparlamaya çalışmaz çünkü daha önce denemiştir ve kül, süte karışıp dünyanın en güzel aşk şiirini sadece bir kereye mahsus yazmıştır. Hikaye orada biter. Bir kedi bir köpeğe tecavüz eder ve suç mahaline o an bahar gelir. Etrafı aç insanlarla kaynar kadının.

"I want to rip that shirt off, bitch."

"God, you're sexy."

Nefes alış-verişler hızlanır.

"You.. are my angel.."

"TINA !"

"I think I'm falling in love with you."

Kızıl saçlı kadın suratını yırtıp bir vişne suyu olarak aç insanların tenine karışır.


Tanrım.. Kafam çok karışık.

24 Nisan 2011 Pazar

Little Prince.

Sen bunları geç göreceksin Küçük Prens.

Çünkü biliyorum ki, "o kadar da" önemli değilim şu an. Dün gece, yavaş yavaş öldürmeye başladım 'her şeyim' dediğin kadını. Tüm iyiliğimi, tüm saflığımı seninle beraber eskiler mezarlığına gömüyorum. :) Bunları yapacak olmamın tek nedeni ise, ihtiyacın olduğu zaman herkes gitse bile geride kalan o insanı yok etmek. Dünya tepene çökse, ben olmayacağım. O hiç kimsenin önünde akmak isteyen göz yaşların omzuma damlamak istediği zaman ise, ben başkalarının elini tutuyor olacağım. Güleceğim. Kahkahalar atacağım. Sana ait olan 354 günü zihnimin en karanlık sularında boğacağım. Karşılaşacağız elbet. Sana koccaman gülümseyeceğim. Ve sarılacağım, gülücüğüm kadar. Kokunu çekeceğim içime eski günlerin anısına, sen fark etmeden. Aynı anda hem senden nefret edecek, hem de seni çok seveceğim.

Umarım, umarım bana hissettirdiğin ama anlayamadığın o duyguların her birini deriiin derin işlerler kalbine. O zaman anlarsın bana ne yaptığını ve üzülürsün. Hepsinden de önemlisi kendinden nefret edersin bir nebze olsun. En büyük duam bu şu an. Umarım cayır cayır yakar kalbini en çok sevdiğin insan. Umarım öncelik olmazsın. Umarım hep ikinci planda gelirsin. Umarım cehennemde cayır cayır yanarsın Küçük Prens. Ve sen, asla büyümeyeceksin.

22 Nisan 2011 Cuma

Palyanço.

Ne üzgün palyaçoyum Tanrım.

Bloga ilk bakan bir insanın şu meredin eğlenceli bir şey olduğuna inanmasını öyle çok isityorum ki. Daha da çok istediğim bir şey var ise o da içeriğin görünüşünden daha da eğlenceli olması.

İnandım, olacak.

İsim geçicidir, kalıcı da olabilir. Ben sevdim.

25 Mart 2011 Cuma

M.

Kim bilir ne çok acı çekti kızcağız, ne çok gözyaşı akıttı bir damla uyuyamadığı gecelerde. Yazık kızcağıza. Çok yazık be Lisreth.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Laughter

Bakıyorum da artık tek yazabildiğim şeyler anlamsız kelimelerden ibaret, zırvalıyorum kısaca. Ne hoş ! Yol üzerinde kanımın kaynadığı herhangi bir banka oturup dertlerimi yoldan geçen insanlara bağırabilirim oysa ki. Ah evet, yaparım bunu inanın. Ama derdim olmadığına epey inanıyorum artık. Gittikçe uyuşuyorum, insanlardan bana ne, benden insanlara ne dostum ! Gülümsüyorum. Hemm de öyle bir gülümsüyorum ki, dünyanın en mutlu insanı gibi görünüyorum. Böyle görünmek içimi rahatlatıyor, en azından bir açıdan bütün sıkıntılarımdan uzakmışım gibi algılanıyorum.

Bana "Neyin var?" diye sormayın dostlar. Söylemeyeceğim. İnat ediyorum, ayaklarımı sertçe yere vurup dudağımı büzüyorum bunları yazarken. Çocuklaşıyorum, aklımı yitiriyorum, "Bana bilyelerimi getirin!". Ama ben gerçekten, annemi istiyorum..

Kabuslarımdan sıkıldım artık, her zıplayarak uyandığım kısa süreli uykularıma "Amaaaan salla gitsin." tepkisini yapıştırıveriyorum. Öylesine sahte ki huzurum, allah kahretsin kimseyi kandıramıyorum. Sırıtıyorum dostlar ! Kanserden çürümüş bedenimle, inatla sırıtıyorum !

2 Ocak 2011 Pazar

2011

Kendime bir bardak su koyup içine bir çay kaşığı toprak doldurdum. Tatlara önem vermeyen, gereksizlikler kadar gereksiz zihnimdi beni yoran. Buruşmuş ellerime bakıyor ve "Hay anasını satiyim." diyordum zaman zaman, bazı bazı. Birbirinden farksız cümleler kuruyordum, kelimeleri tekrarlıyordum, yazım hatası yapıyordum ve buruşuyordu ellerim. "Hay anasını satiyim..."

Yaptığım her şeyde ölümün tadını almaktan hoşlanmıyorum, hayır yaşlı bayım, aptal düşüncelerinizi kendinize saklayın. Elerim buruşuyor Rudolph. Kırmızı burnunun parlaklığını ver bana hemen, ellerim buruşuyor diyorum anlamıyor musun ?! Kapatamıyorum parmaklarımı, damarlarım ağrıyor, ağlıyorlar, uzak bir yerde katiller katliam ateşi yakıyorlar ! Ellerim buruşuyor yaşlı bayım, bir saniye olsun sevin beni, azıcık ısınayım..
İyi yıllar.